8 Eylül 2007 Cumartesi

KENT MOBİLYALARI

Kent mobilyaları, bir kentin planlanması, yaşama mekanlarının örgütlenmesi kadar öncelik verilmesi gereken önemli şehir kimliği öğeleridir. Sokağa çıkıp baktığımız her şey bu kimliğin belirleyicisidir. Kentlerimiz şu anda bir kimlik bunalım içerisindedir. Yerel yönetimlerin bu konuda etkileri büyüktür. Projemizde amaç kargaşaya son verecek ve ortak bir dile ulaşabilecek tasarım geliştirmek olmalıdır.

Şehirlerdeki görsel kaos içerisinde kent mobilyalarının (çöp kutusundan, oturma gruplarına kadar ) ilişkisizlik söz konusudur. Bilinçsizce seçilen renk, malzeme ve sistem kullanımı, tutarsız tasarımlar büyük zaman kaybına yol açmaktadır.

Kentsel dış mekanların düzeni ve kullanılabilirliği, insanın günlük hayatına olumsuz yada olumlu katkıları vardır. Kaldırımların düzeni, çöp kutularının ulaşılabilirliği gibi... Kentsel dış mekanların kullanılabilirliği o mekanın organizasyonunda kullanılan kent mobilyalarının uyumu ile yakın ilişkilidir. Yanlış detay, malzeme ve konumlandırmadan dolayı çöplük haline gelmiş çiçeklikler, kırık dökük banklar, sokak lambaları, kirletilmiş, yırtık ilan panoları, düzensiz kaldırımlar, okunamayan sokak panoları, düzensiz kaldırımları düzensizliğin göstergesidir diyebiliriz.

“Bir toplumun kültürel gelişmişlik düzeyi, kaldırım yüksekliğiyle ters orantılıdır” tanımı akla araçların park etmesini önlemek için her gün biraz daha yükseltilen kaldırımlar geliyor. Yöneticilerin bulduğu sözde pratik engellemeler oluyorlar. Türkiye’de kentsel dış mekan düzenlemesiyle ilgili ilk çalışmalara Beyoğlunda rastlıyoruz. 1857’de 6. belediye dairesinin kurulmasıyla birlikte, İstanbul’daki ilk imar hareketleri de başlamıştır. Galata – Beyoğlu hattı gazlı sokak lambaları, çöp tenekeleri v.b. kentsel mobilyalarla donatılıyor ve yol kaldırımları düzenleniyor.

Le Corbusise “ Yaşadığı kenti oluşturan insan, aynı zamanda o kentle birlikte biçimlenir” demiştir. Fakat ülkemizde bu özellikle 1950’lerde kentlere göç ile birlikte doğduğu ve alıştığı kültüre benzetme, uydurma çabası yüzünden kaosa dönüşmüştür.Oysa uyğar bir çevrede uyğarca yaşamanın yolu kentli olmaktan geçiyor.Kentlerin giderek uyumsuzlaşması ve aşırı nüfus birikimi, toplumsal yaşamı bozarken kentsel yaşam kalitesini düşürüyor.Kentsel çevrenin ve kent mobilyalarının önemide buradan başlıyor.Bir kentin sokak ve meydanlarını donatan mobilyaları, o kentin kimliği ile ilgili ipuçları verir. Bu mobilyaların doğal çevreyle uyumu, amaca uygunluk ve kullanışlılığı ile üretildiği malzemeye sayğılı olup, olmaması, o kentin uygarlık düzeyinin de göstergesidir.

MSÜ mimarlık fakültesi öğretim üyesi Doc. Dr. Oğuz Bayrakçı kent mobilyalarının rolünü şöyle degerlendiriyor. Bir tanıma göre kent içerisinde barındırdığı farklı varlık alanlarında yer alan devingen, birbiriyle ilişkili sistemin tümüdür. Bu sistemler, kişilerin yaşam tarzı, toplum kişiliği, kurumsal, özel yada mekanlar ile kent doğası tüm kent öğeleri olabilir.

Tasarımların estetik açıdan değerlendirilmesi:
1- Zemin taşıyıcı sistem ilişkisi
2- İşlevsel ve sembolik açıdan algılanması
3- Çevre ile uyumu
4- Doğal yıpranmaya karşı dayanıklılıkları
5- Tahribata karşı dayanıklılıkları

Diğer önemli bir konu ise kent mobilyalarına karşı düzenlenen saldırı ve tahribatlardır. Vandalizm de denilen bu saldırılar toplumdaki sosyokültürel eksikliklerle ilgilidir. Kent mobilyaları dünyada toplumsal şiddete en çok hedef olan elemanlardır. Ne tür malzemeden yapılırsa yapılsın boyutları ne olursa olsun, ülkelerin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun kent mobilyaları kötü kullanılabiliyor. Çevresel koşullar kent mobilyalarının tasarımında ele alınması gereken bir diğer faktördür. Bu elemanlar ısı, ışık, ses, nem gibi dış çevre faktörlerinden etkilenmeyecek malzeme, detay ve konumda olmalıdır.